Haydi şimdi sizler için seçtiğim görsellerle dağınık topuz modellerine ve topuzlu sokak stillerine göz atalım... İlham alıp, uygulayalım...
Hürriyet
27 Şubat 2015 Cuma
Dağınık topuz alarmı!
Özensiz duran saçlarınızla bir o kadar da güzel gözükmeniz mümkün. Doğallığın her geçen gün daha da önem kazandığı ve yazın yaklaştığı şu günlerde sizler de dağınık topuzun güzelliğinden faydalanabilir, stilinize sadelik katabilirsiniz.
Etiketler:
dağınık topuz,
dağınık topuz modelleri,
düşük topuz,
topuz,
topuz modelleri
25 Şubat 2015 Çarşamba
Sokaklarının denize çıktığı şehir: Barcelona (Barcelona gezi notları)
Herkese merhaba;
Aslında bu, epey gecikmiş bir post. Aralık başında Barcelona'ya yaptığım geziyi ancak şimdi bloga taşıyabiliyorum. Daha da gecikip izlenimlerimin bir kısmının yokolmasını istemiyorum.
Barcelona bence tipik bir yaz şehri... Ancak aşırı sıcakları sevmeyenlerin de bahar ya da kış aylarında üşümeden rahatça gezip, seyahat edebilecekleri bir şehir.
Biz Barcelona'ya gittiğimizde şehirde Christmas hareketliliği başlamıştı, sokaklar hem ışıl ışıl hem de oldukça hareketliydi. Hareketli ve dinamik şehirleri seven biri olarak Barcelona'ya bayıldığımı söyleyerek notlarıma başlamak istiyorum.
Gaudi... Bilmeyeniniz, duymayanınız yoktur. Barcelona'yı Barcelona yapan ünlü mimar. Şehre altın dokunuşlarıyla hayat vermiş. Bence eğer Gaudi olmasaydı Barcelona bugünkü Barcelona olmazdı.
Şehrin hemen hemen her noktasında ona ve izlerine rastlamak çok keyifli...
Biz otelimizi Barcelona'nın İstiklal Caddesi olarak da adlandırabileceğimiz La Rambla'dan seçtik. Çok yerinde bir tercih yaptığımızı da oraya gidince hemen kavradık, çünkü ana metro hatlarının üzerindeki bu bölge hem birazdan bahsedeceğim büyük alışveriş caddesi olan Passeig de Gracia'ya hem de sahil kısmı olan Barceloneta'ya yürüme mesafesinde.
Biz ilk gün yakın bölgeleri keşfe çıktık. La Rambla'nın güney ucu Kristof Kolomb heykelinin de yer aldığı liman bölgesine, diğer ucu da Plaça de Catalunya yani Catalunya Meydanı'na çıkıyor. Biz Catalunya Meydanı'ndan başladık gezimize. Önce karşımıza kentin en ünlü pazarı olan "La Boqueria"çıktı. Oldum olası pazarlara bayılan biri olarak burası hemen kalbimi fethetti, birçok fotoğraf da arşivimindeki yerini aldı, geriye bu kareler kaldı.
La Boqueria'da ister taze meyve sularının tadına bakabilir, ister minik meyve sepetlerinden alabilir, isterseniz de içindeki bir-iki büfe tarzı yerde meşhur tapaslarının tadına bakabilirsiniz. Bu arada unutmadan buranın pazar günleri kapalı olduğunu belirtmem de fayda var.
La Boqueira'dan yukarı doğru çıkınca meşhur Catalunya Meydanı'na çıktık. Bu keyifli meydanın tadını çıkarmak, şehri ve insanları izlemek isterseniz Cafe Zurich konumu itibariyle doğru bir tercih olacaktır. Biz kahve keyfi yapmadan, geçemedik.
Catalunya Meydanı'ndan sağa doğru kıvrılıp, düz olarak devam ettiğiniz yol sizi kentin Bağdat Caddesi olarak da tanımlayabileceğim Passeig de Gracia'ya çıkaracak. Şehirde her köşe başında Zara, Stradivarius, Bershka, Pull & Bear ile Mango'ya rastlayacağınızı hatırlatıp bu bölgenin alışveriş ve yemek durağı için ideal olduğunu belirtmeliyim.
Passeig de Gracia'nın en önemli özelliği de hiç kuşkusuz Gaudi'nin Casa Milo ile Casa Battlo'suna ev sahipliği yapması. Biz içlerine girmedik, giriş ücretlerinin 20 euro olduğunu da belirteyim.
Ve ve ve ve şehrin en sevdiğim bölgesi Plaça Reial... La Rambla'nın denize doğru inen bölgesine oldukça yakın olan Plaça Reial'e gittiğimizde hava da yağmurlu olduğundan fotoğraflar çok da içime sinmedi.
Plaça Reial güzel bir yemek molası için ideal bir yer. Biz meydandaki birçok yer arasından tercihimizi Rossini'den yana kullandık, hem o güzel Sangria'larının tadına baktık, hem de kalamar ile patatas bravaslarını zevkle midemize indirdik ve çok keyifli vakit geçirdik.
Unutmadan Plaça Reial gece de ayrı bir güzel... :)
Hemen arkasında yer alan Barri Gotic bölgesi daracık sokaklarıyla fotoğraf tutkunları için bir cennet.
Bu bölgede yemek için önereceğim asıl yer ise Plaça Reial'in bir arka sokağında yani Barri Gotic'de bulunan "La Fonda." Paella denemek için çok ideal olan bu restaurantın en büyük dezavantajı ise kentteki diğer pek çok restaurant gibi 13.00-16.00 arasında kapalı olması.
İspanyollar akşam yemeğine 22.00'de başlıyorlarmış. Gece saat 00.00'de bile hala restauranta yeni gelip sipariş verenler olduğunu görünce şaşırmadan edemiyor insan.
Ve asıl Barcelona'nın sembolü olan Sagrada Familia...
Plaça Catalunya'dan metroyla yaklaşık 20 dakikada ulaşabileceğiniz bu kilise heybetiyle önce sizi hayrete düşürecek, ardından da büyüsü altına alacak.
Eğer internetten biletinizi almadıysanız içeri girmek için uzun hatta upuzun bir kuyrukta beklemeniz gerekebilir, benden uyarması!
Gelelim Barcelona'nun bir diğer sembolü olan Park Güell'e... Park Güell ile Sagrada Familia'yı aynı gün içinde gezebilirsiniz. Biz öyle yaptık. Önce Sagrada Familia'ya gittik, oradan da yaklaşık 15 dakikalık bir otobüs yolculuğuyla Park Güell'e vardık.
Park Güell'de fotoğraf çekme hastalığına tutulduk ve Gaudi'nin önünde bir kez daha saygıyla eğilmek istedik.
Şehrin bir diğer aşık olduğum bölgesi ise hiç kuşkusuz. Plaça de Espanya. Burası şehrin diğer ucunda kalıyor. Ama yine de gözünüz korkmasın çünkü şehirde oldukça gelişmiş bir metro ağı ve turizm bilgilendirme noktaları var. Şehrin hemen her köşesinde rahatça danışabileceğiniz bu noktalardan bulunuyor.
Bu meydanda eski arena ve Museu Nacional d'Art de Catalunya (Katalunya Milli Müzesi), Joan Miro Parkı ve Poble Espanyol yer alıyor.
Ardından Museu Nacional d'Art de Catalunya'ya doğru yürümeye başladık, o yolda göreceğiniz akşamları ışıklı su gösterisi yapılan havuz (Font Magica) ve parkta adeta huzur bulduk, vaktimiz çok olmadığı için müzeye giremedik.
Müzeden 15 dakikalık bir yürüme mesafesinde olan ve kendinizi eski İspanya'da sanmanızı sağlayacak, yaklaşık 100 eski İspanyol evi, hediyelik eşya dükkanları ve restaurantlarıyla mutlaka görmeniz gereken bir lokasyon da Poble Espanyol.
Sanırım en çok fotoğraf çektirip, çektiğim bölgede burası oldu. Yemek konusunda da seçenekleri olan bu eski İspanyol köyü bizim çok hoşumuza gitti...
Ve ve ve yazımın sonuna bıraktığım meşhur Barceloneta plajı.
Ardından da sola sapatarak bol boyu ilerledik. Önce akvaryumu gördük, biz içeri girmedik ama eğer ilginiz varsa oldukça büyük bir akvaryum olduğunu duyduğumu söylememde fayda var.
Yarım saati bulan yürüyüşümüz sonunda bana "ahhhh keşke şimdi mevsim yaz olsaydı" dedirten meşhur Barceloneta Plajı'na ulaştık... Şansımıza hava da güneşli olduğundan uzun uzun banklarda turup, denizi ve insanları izledik...
Az kalsın yazmayı unutuyordum; Arc de Triomf yani Zafer Takı da tüm ihtişamıyla şehrin görülmeye değer noktalarından sadece biri. Oldukça ferah girişiyle büyük bir parka da ev sahipliği yapan bu bölge özellikle pazar günü ziyaretleriniz için çok ideal olacaktır.
Ve notlar...
* Sangria, Cava ve Paella'nın tadına bakmadan dönmeyin.
* Beyaz şarap sever misiniz bilmem ama İspanyol beyaz şaraplarının tadına bakınca fikriniz değişebilir. Mutlaka tadına bakın. Marketlerdeki 2-3 euroluk şarapların pek çoğunun bizim pek çok pahalı yerli şarabımızdan çok daha lezzetli olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
* Alışverişinizi sakın pazar gününe bırakmayın çünkü alışveriş merkezi dışındaki tüm mağaza ve hatta belli marketler - ki bunlar diğerlerinden oldukça pahalı olanlar - kapalı. Ve şehirde sadece limanda bir alışveriş merkezi var, hem pek çok mağaza içerisinde yok hem de oldukça kalabalık oluyor.
* Hemen her yerde Katalan bayraklarına rastlayacaksınız, şaşırmayın. "Bizİspanyol değiliz, Katalanız!" diyorlar.
* Daracık sokaklarıyla sizi büyüleyecek olan Barri Gotic'te fotoğraf çektirmeyi unutmayın.
* Bir flamenco gösterisi izlemeden İspanya'dan dönmeyin.
Yazımın sonuna geldiğimde yaşadıklarımın ne kadarını yazıya dökebildiğimi bilemesem de yeniden İspanya havası solumuş oldum, "Seni yazın da görüp, gezip, tadını çıkaracağım Barcelona!" diyerek yazımı sonlandırıyorum.
Seyahati bol bir yıl ve daha doğrusu yıllar bizimle olsun...
********************
Beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz:
Instagram: _eceninmodagunlugu_
Facebook: Ece'nin Moda Günlüğü
Twitter: _ModaGunlugu_
*********************
Aslında bu, epey gecikmiş bir post. Aralık başında Barcelona'ya yaptığım geziyi ancak şimdi bloga taşıyabiliyorum. Daha da gecikip izlenimlerimin bir kısmının yokolmasını istemiyorum.
Barcelona bence tipik bir yaz şehri... Ancak aşırı sıcakları sevmeyenlerin de bahar ya da kış aylarında üşümeden rahatça gezip, seyahat edebilecekleri bir şehir.
Biz Barcelona'ya gittiğimizde şehirde Christmas hareketliliği başlamıştı, sokaklar hem ışıl ışıl hem de oldukça hareketliydi. Hareketli ve dinamik şehirleri seven biri olarak Barcelona'ya bayıldığımı söyleyerek notlarıma başlamak istiyorum.
Gaudi... Bilmeyeniniz, duymayanınız yoktur. Barcelona'yı Barcelona yapan ünlü mimar. Şehre altın dokunuşlarıyla hayat vermiş. Bence eğer Gaudi olmasaydı Barcelona bugünkü Barcelona olmazdı.
Şehrin hemen hemen her noktasında ona ve izlerine rastlamak çok keyifli...
Biz otelimizi Barcelona'nın İstiklal Caddesi olarak da adlandırabileceğimiz La Rambla'dan seçtik. Çok yerinde bir tercih yaptığımızı da oraya gidince hemen kavradık, çünkü ana metro hatlarının üzerindeki bu bölge hem birazdan bahsedeceğim büyük alışveriş caddesi olan Passeig de Gracia'ya hem de sahil kısmı olan Barceloneta'ya yürüme mesafesinde.
Biz ilk gün yakın bölgeleri keşfe çıktık. La Rambla'nın güney ucu Kristof Kolomb heykelinin de yer aldığı liman bölgesine, diğer ucu da Plaça de Catalunya yani Catalunya Meydanı'na çıkıyor. Biz Catalunya Meydanı'ndan başladık gezimize. Önce karşımıza kentin en ünlü pazarı olan "La Boqueria"çıktı. Oldum olası pazarlara bayılan biri olarak burası hemen kalbimi fethetti, birçok fotoğraf da arşivimindeki yerini aldı, geriye bu kareler kaldı.
La Boqueria'da ister taze meyve sularının tadına bakabilir, ister minik meyve sepetlerinden alabilir, isterseniz de içindeki bir-iki büfe tarzı yerde meşhur tapaslarının tadına bakabilirsiniz. Bu arada unutmadan buranın pazar günleri kapalı olduğunu belirtmem de fayda var.
La Boqueira'dan yukarı doğru çıkınca meşhur Catalunya Meydanı'na çıktık. Bu keyifli meydanın tadını çıkarmak, şehri ve insanları izlemek isterseniz Cafe Zurich konumu itibariyle doğru bir tercih olacaktır. Biz kahve keyfi yapmadan, geçemedik.
Catalunya Meydanı'ndan sağa doğru kıvrılıp, düz olarak devam ettiğiniz yol sizi kentin Bağdat Caddesi olarak da tanımlayabileceğim Passeig de Gracia'ya çıkaracak. Şehirde her köşe başında Zara, Stradivarius, Bershka, Pull & Bear ile Mango'ya rastlayacağınızı hatırlatıp bu bölgenin alışveriş ve yemek durağı için ideal olduğunu belirtmeliyim.
Passeig de Gracia'nın en önemli özelliği de hiç kuşkusuz Gaudi'nin Casa Milo ile Casa Battlo'suna ev sahipliği yapması. Biz içlerine girmedik, giriş ücretlerinin 20 euro olduğunu da belirteyim.
Ve ve ve ve şehrin en sevdiğim bölgesi Plaça Reial... La Rambla'nın denize doğru inen bölgesine oldukça yakın olan Plaça Reial'e gittiğimizde hava da yağmurlu olduğundan fotoğraflar çok da içime sinmedi.
Plaça Reial güzel bir yemek molası için ideal bir yer. Biz meydandaki birçok yer arasından tercihimizi Rossini'den yana kullandık, hem o güzel Sangria'larının tadına baktık, hem de kalamar ile patatas bravaslarını zevkle midemize indirdik ve çok keyifli vakit geçirdik.
Unutmadan Plaça Reial gece de ayrı bir güzel... :)
Hemen arkasında yer alan Barri Gotic bölgesi daracık sokaklarıyla fotoğraf tutkunları için bir cennet.
Bu bölgede yemek için önereceğim asıl yer ise Plaça Reial'in bir arka sokağında yani Barri Gotic'de bulunan "La Fonda." Paella denemek için çok ideal olan bu restaurantın en büyük dezavantajı ise kentteki diğer pek çok restaurant gibi 13.00-16.00 arasında kapalı olması.
İspanyollar akşam yemeğine 22.00'de başlıyorlarmış. Gece saat 00.00'de bile hala restauranta yeni gelip sipariş verenler olduğunu görünce şaşırmadan edemiyor insan.
Ve asıl Barcelona'nın sembolü olan Sagrada Familia...
Plaça Catalunya'dan metroyla yaklaşık 20 dakikada ulaşabileceğiniz bu kilise heybetiyle önce sizi hayrete düşürecek, ardından da büyüsü altına alacak.
Eğer internetten biletinizi almadıysanız içeri girmek için uzun hatta upuzun bir kuyrukta beklemeniz gerekebilir, benden uyarması!
Gelelim Barcelona'nun bir diğer sembolü olan Park Güell'e... Park Güell ile Sagrada Familia'yı aynı gün içinde gezebilirsiniz. Biz öyle yaptık. Önce Sagrada Familia'ya gittik, oradan da yaklaşık 15 dakikalık bir otobüs yolculuğuyla Park Güell'e vardık.
Park Güell'de fotoğraf çekme hastalığına tutulduk ve Gaudi'nin önünde bir kez daha saygıyla eğilmek istedik.
Şehrin bir diğer aşık olduğum bölgesi ise hiç kuşkusuz. Plaça de Espanya. Burası şehrin diğer ucunda kalıyor. Ama yine de gözünüz korkmasın çünkü şehirde oldukça gelişmiş bir metro ağı ve turizm bilgilendirme noktaları var. Şehrin hemen her köşesinde rahatça danışabileceğiniz bu noktalardan bulunuyor.
Bu meydanda eski arena ve Museu Nacional d'Art de Catalunya (Katalunya Milli Müzesi), Joan Miro Parkı ve Poble Espanyol yer alıyor.
Plaça de Espanya meydanına eski arenanın hemen karşısında yer alan alışveriş merkezinin 1-2 euro karşılığında tepesinde çıkıp, fotoğraflayabilir, bölgenin ihtişamına tanıklık edebilirsiniz. Biz öyle yaptık...
Ardından Museu Nacional d'Art de Catalunya'ya doğru yürümeye başladık, o yolda göreceğiniz akşamları ışıklı su gösterisi yapılan havuz (Font Magica) ve parkta adeta huzur bulduk, vaktimiz çok olmadığı için müzeye giremedik.
Müzeden 15 dakikalık bir yürüme mesafesinde olan ve kendinizi eski İspanya'da sanmanızı sağlayacak, yaklaşık 100 eski İspanyol evi, hediyelik eşya dükkanları ve restaurantlarıyla mutlaka görmeniz gereken bir lokasyon da Poble Espanyol.
Sanırım en çok fotoğraf çektirip, çektiğim bölgede burası oldu. Yemek konusunda da seçenekleri olan bu eski İspanyol köyü bizim çok hoşumuza gitti...
Ve ve ve yazımın sonuna bıraktığım meşhur Barceloneta plajı.
Bu bölgeye biz La Rambla'dan yürüyerek gitmeyi tercih ettik. Önce caddenin güneyinde yer alan Kristof Kolomb heykelini uzunca inceledik, yine fotoğrafladık.
Ardından da sola sapatarak bol boyu ilerledik. Önce akvaryumu gördük, biz içeri girmedik ama eğer ilginiz varsa oldukça büyük bir akvaryum olduğunu duyduğumu söylememde fayda var.
Yarım saati bulan yürüyüşümüz sonunda bana "ahhhh keşke şimdi mevsim yaz olsaydı" dedirten meşhur Barceloneta Plajı'na ulaştık... Şansımıza hava da güneşli olduğundan uzun uzun banklarda turup, denizi ve insanları izledik...
Az kalsın yazmayı unutuyordum; Arc de Triomf yani Zafer Takı da tüm ihtişamıyla şehrin görülmeye değer noktalarından sadece biri. Oldukça ferah girişiyle büyük bir parka da ev sahipliği yapan bu bölge özellikle pazar günü ziyaretleriniz için çok ideal olacaktır.
Ve notlar...
* Sangria, Cava ve Paella'nın tadına bakmadan dönmeyin.
* Beyaz şarap sever misiniz bilmem ama İspanyol beyaz şaraplarının tadına bakınca fikriniz değişebilir. Mutlaka tadına bakın. Marketlerdeki 2-3 euroluk şarapların pek çoğunun bizim pek çok pahalı yerli şarabımızdan çok daha lezzetli olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
* Alışverişinizi sakın pazar gününe bırakmayın çünkü alışveriş merkezi dışındaki tüm mağaza ve hatta belli marketler - ki bunlar diğerlerinden oldukça pahalı olanlar - kapalı. Ve şehirde sadece limanda bir alışveriş merkezi var, hem pek çok mağaza içerisinde yok hem de oldukça kalabalık oluyor.
* Hemen her yerde Katalan bayraklarına rastlayacaksınız, şaşırmayın. "Bizİspanyol değiliz, Katalanız!" diyorlar.
* Daracık sokaklarıyla sizi büyüleyecek olan Barri Gotic'te fotoğraf çektirmeyi unutmayın.
* Bir flamenco gösterisi izlemeden İspanya'dan dönmeyin.
Yazımın sonuna geldiğimde yaşadıklarımın ne kadarını yazıya dökebildiğimi bilemesem de yeniden İspanya havası solumuş oldum, "Seni yazın da görüp, gezip, tadını çıkaracağım Barcelona!" diyerek yazımı sonlandırıyorum.
Seyahati bol bir yıl ve daha doğrusu yıllar bizimle olsun...
********************
Beni sosyal medyadan da takip edebilirsiniz:
Instagram: _eceninmodagunlugu_
Facebook: Ece'nin Moda Günlüğü
Twitter: _ModaGunlugu_
*********************
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)